Hadi Önal
Köşe Yazarı
Hadi Önal
 

Yüzsüzlüğün katmerlisi

Yüzsüzlük, genetik midir yoksa sonradan kazanılmış davranış biçimi midir sorusuna doğrusu sağlıklı bir cevap bulamadım. Bilirsiniz yüzsüzlük dilimizde; arsızlık, utanmazlık, sıkılmazlık, çekinmezlik karşılıklarında kullanılır. Yüzsüzlük, yüzüne tükürsen “oh gökten yağmur yağıyor”, diyebilecek tıynetteki kişilerin tanım ve tanıtımlarında anahtar sözcüktür.  Yüzsüzlük ve onun doğal soncu olan pişkinliği kendisine yaşam felsefesi olarak seçenler son zamanlarda öylesine çoğaldı ki bu durumun nedenleri toplum bilimciler ve psikologlar tarafından değerlendirilmelidir.   Yüzsüzlük öyle kolay kazanılır bir meslek(!) değildir. Bir insanın yüzsüz olması için önce ar damarının çatlaması; ardından utanma duygusunun dumura uğraması gerekir. Yüzsüz insanda kişilik, haysiyet ve şeref aranmaz. Yüzsüz olmaya soyunan kişi, özellikle ahlaki değerlerden kendini soyutlar. Haddini bilmemek, vicdanın sesini duymamak, empatinin adını dahi zikretmemek, yalan söylemek ve riyakârlık yüzsüzlüğün olmazsa olmazlarıdır. Diyelim ki yüzsüz bir kişinin yaptığı rezillik ve pislik ortaya çıktı. Bu durum, yüzsüz için dert değildir. Yüzsüz kişi hemen oyunculuk yeteneğini de kullanarak ortaya çıkan neyse onu inkâr yoluna gider “Haşa” demek, “nasıl bunu bana yakıştırırsınız” demek hatta “isnat edilen suçun karşı tarafın komplosu olduğunu ısrar ve inatla belirtmek”, yüzsüzlüğün inceliklerindendir. Hani derler ya “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” işte tam da bu atasözüne uygun hareket etmek, yüzsüzlerin sıkça başvurdukları bir yöntemdir.  Diyelim ki yapılan hata inkâr edilemeyecek boyutta, kaçacak delik de yok o zaman yüzsüz insan; “insan hata yapamaz mı”, “beşer şaşar”,“ne olmuş yani”, “bunda abartılacak ne var”, “önceki bir zamanda da şöyle olmamış mıydı?” gibi cümlelerle işi pişkinliğe vurup topu taca atarak oyunun soğumasına sağlar. Olmadı edepsizliği ve pişkinliği ele alarak yaptıklarından zarar görenler ile Allah’ın kendisini affetmesini ister. Anadolu’da arsız, utanmaz, yüzü kızarmaz karşılıklarında kullanılan bir tabir vardır: “yüzü hedik suyu ile yunmak” işte yüzsüzlüğü ele alan kişinin yüzü hedik suyu ile yıkanmıştır. Sonra yüzsüz kişi geniş olur. Diyelim ki rakibine; alçak, vatan haini, şerefsiz, terbiyesiz, düzenbaz, soysuz, haysiyetsiz, cibilliyetsiz, illet, zillet, çakal, çukur, namussuz, gibi her biri normal insanlar tarafından kavga sebebi olabilecek sözlerle saldırdı; ancak bu ve benzeri ağır sözler, çıkar söz konusu olunca yüzsüzün muhatabıyla sarmaş olmasına engel değildir. Ne demişti Şair Abdulhak Hamit Tarhan: “yüzsüzlük örtü istemez.” Değil mi ya efendim, her şey açık olmalı!  Atalarımız, “arsız güçlü olunca haklı suçlu olur”, diyor. Önemli olan “gemiyi yürütmektir. Şayet gemi yürüyecekse bunun karşılığında varsın çekemeyenler, yürütücüye ahlaksız, arsız, yüzsüz, şerefsiz desin, önemli mi?    Peki, yüzsüzlük bir hastalık mıdır? Evet, hem de tedavisi imkânsız bir hastalıktır. Bu hastalığın kronikleşmesi kişiyi yalama yapar. Yüzsüzlerin yüzsüzlüğünü yalnızca yüzsüzlere yüklemek de yanlıştır. Yüzsüzlere yüz veren yüzlülerin de bu hastalığın salgın hale gelmesinde ve kronikleşmesinde payı büyüktür. Ahlak, edep, hayâ yoksunu kişilere güç veren, onları hadsizleştiren, pervasız yapan toplumlardaki yüzlü insanların yalakalıklarıdır. Toplum; yüzsüzün yüzsüzlüğünü görmezden gelir; yaptığı hataları affederse bir bakıma o kişinin daha büyük yüzsüzlükler yapmasına sebep olur. Ünlü düşünür Cerazza; “Bir insanı hep affedersen onu yüzsüz yaparsın. O yüzden affetme ki adam olma yolunda adım atsın.”, demiştir. Yüzsüzlüğün en büyüğü Allah’a karşı yapılanıdır. Kişi, namaz kılıyor; ama yalan söylüyorsa; oruç tutuyor; ama harama el uzatıyorsa; Hacca gidiyor; ancak tüyü bitmemiş yetim hakkının da içerisinde bulunduğu devlet malına çöküyorsa, zekât veriyor; ancak hırsın ve israfın doruklarında yaşıyorsa, kelimeyi şahadet getiriyor; ancak gıybet yapıyorsa yüzsüz değil yüzsüzün de yüzsüzüdür. İslam dini, Müslüman olmadığı halde, Müslümanları aldatmak için Müslüman gibi görünen böylesi bölücü, karıştırıcı, ahlak yoksunu kişileri “münafık” olarak tanımlar.  Midesi ile düşünen; dini, milli ve insani duyguları istismar ederek çıkar sağlayan katmerli yüzsüz ve sapıklara; inanıyorum ki Allah’ın tokadı ağır ve güçlü olacaktır.
Ekleme Tarihi: 06 Temmuz 2021 - Salı

Yüzsüzlüğün katmerlisi

Yüzsüzlük, genetik midir yoksa sonradan kazanılmış davranış biçimi midir sorusuna doğrusu sağlıklı bir cevap bulamadım. Bilirsiniz yüzsüzlük dilimizde; arsızlık, utanmazlık, sıkılmazlık, çekinmezlik karşılıklarında kullanılır. Yüzsüzlük, yüzüne tükürsen “oh gökten yağmur yağıyor”, diyebilecek tıynetteki kişilerin tanım ve tanıtımlarında anahtar sözcüktür.

 Yüzsüzlük ve onun doğal soncu olan pişkinliği kendisine yaşam felsefesi olarak seçenler son zamanlarda öylesine çoğaldı ki bu durumun nedenleri toplum bilimciler ve psikologlar tarafından değerlendirilmelidir.  

Yüzsüzlük öyle kolay kazanılır bir meslek(!) değildir. Bir insanın yüzsüz olması için önce ar damarının çatlaması; ardından utanma duygusunun dumura uğraması gerekir. Yüzsüz insanda kişilik, haysiyet ve şeref aranmaz. Yüzsüz olmaya soyunan kişi, özellikle ahlaki değerlerden kendini soyutlar. Haddini bilmemek, vicdanın sesini duymamak, empatinin adını dahi zikretmemek, yalan söylemek ve riyakârlık yüzsüzlüğün olmazsa olmazlarıdır. Diyelim ki yüzsüz bir kişinin yaptığı rezillik ve pislik ortaya çıktı. Bu durum, yüzsüz için dert değildir. Yüzsüz kişi hemen oyunculuk yeteneğini de kullanarak ortaya çıkan neyse onu inkâr yoluna gider “Haşa” demek, “nasıl bunu bana yakıştırırsınız” demek hatta “isnat edilen suçun karşı tarafın komplosu olduğunu ısrar ve inatla belirtmek”, yüzsüzlüğün inceliklerindendir. Hani derler ya “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” işte tam da bu atasözüne uygun hareket etmek, yüzsüzlerin sıkça başvurdukları bir yöntemdir.

 Diyelim ki yapılan hata inkâr edilemeyecek boyutta, kaçacak delik de yok o zaman yüzsüz insan; “insan hata yapamaz mı”, “beşer şaşar”,“ne olmuş yani”, “bunda abartılacak ne var”, “önceki bir zamanda da şöyle olmamış mıydı?” gibi cümlelerle işi pişkinliğe vurup topu taca atarak oyunun soğumasına sağlar. Olmadı edepsizliği ve pişkinliği ele alarak yaptıklarından zarar görenler ile Allah’ın kendisini affetmesini ister. Anadolu’da arsız, utanmaz, yüzü kızarmaz karşılıklarında kullanılan bir tabir vardır: “yüzü hedik suyu ile yunmak” işte yüzsüzlüğü ele alan kişinin yüzü hedik suyu ile yıkanmıştır. Sonra yüzsüz kişi geniş olur. Diyelim ki rakibine; alçak, vatan haini, şerefsiz, terbiyesiz, düzenbaz, soysuz, haysiyetsiz, cibilliyetsiz, illet, zillet, çakal, çukur, namussuz, gibi her biri normal insanlar tarafından kavga sebebi olabilecek sözlerle saldırdı; ancak bu ve benzeri ağır sözler, çıkar söz konusu olunca yüzsüzün muhatabıyla sarmaş olmasına engel değildir. Ne demişti Şair Abdulhak Hamit Tarhan: “yüzsüzlük örtü istemez.” Değil mi ya efendim, her şey açık olmalı!  Atalarımız, “arsız güçlü olunca haklı suçlu olur”, diyor. Önemli olan “gemiyi yürütmektir. Şayet gemi yürüyecekse bunun karşılığında varsın çekemeyenler, yürütücüye ahlaksız, arsız, yüzsüz, şerefsiz desin, önemli mi?   

Peki, yüzsüzlük bir hastalık mıdır? Evet, hem de tedavisi imkânsız bir hastalıktır. Bu hastalığın kronikleşmesi kişiyi yalama yapar. Yüzsüzlerin yüzsüzlüğünü yalnızca yüzsüzlere yüklemek de yanlıştır. Yüzsüzlere yüz veren yüzlülerin de bu hastalığın salgın hale gelmesinde ve kronikleşmesinde payı büyüktür. Ahlak, edep, hayâ yoksunu kişilere güç veren, onları hadsizleştiren, pervasız yapan toplumlardaki yüzlü insanların yalakalıklarıdır. Toplum; yüzsüzün yüzsüzlüğünü görmezden gelir; yaptığı hataları affederse bir bakıma o kişinin daha büyük yüzsüzlükler yapmasına sebep olur. Ünlü düşünür Cerazza; “Bir insanı hep affedersen onu yüzsüz yaparsın. O yüzden affetme ki adam olma yolunda adım atsın.”, demiştir.

Yüzsüzlüğün en büyüğü Allah’a karşı yapılanıdır. Kişi, namaz kılıyor; ama yalan söylüyorsa; oruç tutuyor; ama harama el uzatıyorsa; Hacca gidiyor; ancak tüyü bitmemiş yetim hakkının da içerisinde bulunduğu devlet malına çöküyorsa, zekât veriyor; ancak hırsın ve israfın doruklarında yaşıyorsa, kelimeyi şahadet getiriyor; ancak gıybet yapıyorsa yüzsüz değil yüzsüzün de yüzsüzüdür. İslam dini, Müslüman olmadığı halde, Müslümanları aldatmak için Müslüman gibi görünen böylesi bölücü, karıştırıcı, ahlak yoksunu kişileri “münafık” olarak tanımlar. 

Midesi ile düşünen; dini, milli ve insani duyguları istismar ederek çıkar sağlayan katmerli yüzsüz ve sapıklara; inanıyorum ki Allah’ın tokadı ağır ve güçlü olacaktır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve malatyahakimiyet.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.